The Sun gazetesinin Çek Cumhuriyeti‘ni saf dışı bıraktığımız grup maçından sonra attığı başlık ile başlamak istedim yazıya. O kadar hoşuma gitmişti ki bu başlık, bugün de aynı hissiyatı yaşıyorum.
Birkaç yıldır maç izlemeyi pek sevmesem de millî maçlar olunca kaçırmamaya çalışırım. Nitekim 2008 Avrupa Kupası (Euro 2008) da bu kaçırmadığım maçlardan bir tanesiydi. Diğer maçların sonuçları neler, hangi gruptan kim çıkmış, ya da kupayı kim alacak gibi fikir yürütmelerim yok benim ya da bir maçın ardından oturup saatlerce yorumları falan da izlemem. Ama şu Türkiye‘nin maçı yayınlanmıyor mu, hemen tüm işlerimi bir kenara bırakıp bu maça kenetleniyorum. İşte bu anlardan birini de bugün yaşadım…
Maçın 90 dakikası boyunca çok fazla heyecanlandığımı söyleyemem. Yer yer ayağa kalkmalarımı saymazsak tabiî ki. Uzatmalar başladığında ise Türkiye’nin yaptığı ataklar beni o 30 dakika boyunca hep ayakta tutmaya yetti.
Artık maç berabere kalıyor derken, Hırvatların ani atak yapması ve golü bulması bende umutların söndüğü andı. Belki maçın bitimine 5 dakika falan kalsaydı bu kadar umutsuzluk yaşamazdım ama işte son dakika olması bende artık her şeyin bittiğini düşündürdü. Derken Semih bir karambole getirerek bize beraberliği getiren golü Hırvatistan sahalarına yolladı. Allah’ım hayatımda böyle sevinç yaşadığımı hatırlamıyorum. Hani sanki sevgilinizden ayrılırsınız ve her şey sizin için biter ama son anda yaşanan bir olayla her şey eskisinden daha güzel olur ya, işte öyle bir şey. Yerimde duramıyordum, biraz gürbüz bir çocuk olduğum için pek zıplamamaya gayret ettim. Zira maçı kazanamazsak alttakiler şikayete gelebilirlerdi. 🙂
Penaltıları ise sizlere anlatmayacağım, neler hissettiğimi tahmin edebilirsiniz değil mi ?
Şu bir yılı geçkindir Türkiye’nin bir bunalım dönemine girdiğini hepimiz biliyoruz. Ve ben de bunu sıklıkla dile getiriyorum. Cumhurbaşkanlığı seçimi, genel seçimler, parti kapatmaları, türban davası, işsizlik vs. derken ciddi ciddi sosjolojik bunalım Türkiye’nin üzerinde dolanıyordu. İnsanlarımızda bir bıkkınlık, her şeyi olacağına bırakma, agresiflik, küfürbazlık falan almış başını gidiyordu. Belki millet olduğumuzdan ilk defa bu kadar üzülür duruma gelmiştik. Millet olma bilincini yitirmiş, bizi biz yapan değerleri yitirmiş, gereksiz yere bizi birbirimize düşürülmek için plânlanan tezgahlara düşüyor ve sağdı, soldu, şuydu, buydu gibi mücadeleler veriyorduk. İşte bugünkü zafer sadece maç anlamında değil, millî birliğin, bütünlüğün de kopmasını engelleyici bir unsur olarak beliriyor. Maçtan sonra sokaklara dökülen vatandaşlar birbiriyle kucaklaşıyor. Hiç tanımadığınız bir insanı sarılıp öpesiniz geliyor. Yumruklarınızı birleştirip tek yumruk olmak istiyorsunuz. Bedenler farklı, ruhlar farklı, düşünceler farklı, görüşler farklı ama sevindiğimiz şey aynı. İşte bizi millet yapan şey de bu. Ortak şeyleri istiyor ve ortak şeylere sevinebiliyoruz. Hepimiz bir şeyler istiyor ama farklı şekillerde kazanmayı planlıyoruz.
Neyse, bu güzel duyguların aynısını Almanya maçından sonra da yaşamayı Allah bize nasip etsin. Gerçekten Türkiye bu 2008 Avrupa Kupasında belkide olmayacak birçok ihtimali yaşadı. 3 maç arka arkaya, hele ki son Hırvatistan maçında aleyhimize olan durumu lehimize çevirebildi. Bunun olma ihtimali nedir ki? Hem de arka arkaya 3 maçta… İnanın havsalam almıyor bunu. Buna ya Allah’ın işi diyoruz biz. 3 maçtır bize çok iyi moral veriyor…
İnşallah Almanya maçı da umduğumuz gibi sonuçlanır…
Merhaba, yazılarımı beğendiysen Instagram hesabımı takip ederek daha güncel paylaşımlarıma bakabilirsin. Kendinden bir şeyler bulacağına eminim.
2 Yorumlar
Hissettiklerimizi çok güzel anlatmışsın. Ellerine sağlık Ankara’nın gürbüz delikanlısı 🙂 Bu arada böyle bir maçtan sonra sevinmenizden dolayı şikayete gelecek komşuyu bana havale edin, neler yapacağımı görürsün 👿
🙂 Maçı kaybetseydik o da sinirle gelirdi. 🙂