Browsing Tag

ingilizce

Yaşıyorum, Yorumluyorum

edebiyat mezunlarına umut ışığı

Niyetimde böyle bir yazı yazmak olmamasına rağmen son günlerde şu yazıya yazılan bazı yorumlar ve aldığım bazı e-postalara istinaden böyle bir yazıyı yazma gereği duydum. “Türkiye’de edebiyat mezunu olmak” başlıklı yazıda ben, her ne kadar yaşadıklarımı aktarıp, bu bölümü yeni kazanan  öğrencilerimize yol göstermek istesem de maalesef birçok arkadaş bana, yazıyı okuduktan sonra bir karamsarlığa kapıldığını, üzüldüğünü, hattâ okulu bırakmak istediğini farklı şekillerde beyan ettiler. Ben de işte bu yazıda aslında durumun o kadar da vahim olmadığını ve birazcık emek neticesinde hayatımızın düzene girebileceğinden bahsetmek istiyorum. İşte böylesine iddialı bir başlığı da bu yüzden atmış bulunuyorum.

Bu yazı, edebiyat bölümüne yeni başlayan genç arkadaşlara rehber niteliğindedir. Hattâ sadece edebiyat bölümü değil, üniversitelerin birçok bölümüne yeni başlayan arkadaşlara rehber niteliğindedir. Bu yazıyı okuyan arkadaşlarımın, diğer yazıda olduğu gibi yorumları ile fikirlerini belirtmelerini istiyorum. Yorumlarda gözlerinizdeki umut ışığını birkez daha görmek istediğimi söylememe gerek yok sanırım.

Daha evvel de bahsettiğim gibi ben Kırıkkale Üniversitesi, Türk Dili ve Edebiyatı bölümünden mezun oldum. Okuduğum bölümü kendim tercih ettim. Kazara falan düşmedim. Yaptığım 23 tercihin tamamı “Türk Dili ve Edebiyatı” bölümüydü. Şu an bu bölümden mezun olup da işsiz olmama rağmen yaptığım tercihlerde zerre kadar pişman değilim. Zira şu an ÖSS‘ye girecek olsam ve gerekli puanı alsam yine aynı bölümü tercih ederdim. Sanırım benim mesleğimi ne kadar çok sevdiğimi tahmin etmişsinizdir.

Şimdi öncelikle edebiyat bölümünü kazanan arkadaşlar ne yapmalılar?

1. Osmanlıcayı sular seller gibi öğrenin:

Bir edebiyat bölümünün vazgeçilmezi Osmanlıcadır arkadaşlar. Osmanlıca dediğimiz şey -bilmeyene- Türkçenin bir devresidir. Bugünkü Türkçeden farkı; içinde bir miktar Arapça ve Farsça kelimelerin bulunması ile birlikte alfabenin de Arap alfabesi olmasıdır. Yani siz Osmanlıca “Kaan” ne demek diye bir soru soramazsınız. Ancak, Osmanlıca “Kaan” nasıl yazılır dersiniz ve Arap harfleri ile yazarsınız. Yani Osmanlıca bir dil değil, bir alfabedir.

İşte edebiyat bölümünün temelinde Osmanlıca yatmaktadır. Zira Eski Türk edebiyatı dersinden tutun da Yeni Türk edebiyatı dersine kadar birçok dersin temelinde Osmanlıca vardır. Osmanlıcayı sular seller gibi öğrenmeden bu işin üstesinden gelemeyeceğinize adım gibi eminim. Bakın ben gelemedim. 🙂

Osmanlıcada kalıp bulma, vezin bulma, kelime türetme bir yere kadar önemli. Esas önemli olan şey gördüğünüz metni zorluk çekmeden okuyabilmenizdir. Zira 3. sınıfa geçtiğinizde okuyacağınız metinlerin hem yazı tipi (rika, siyâkat, kûfi vs.) hem de içindeki dış unsurlar yani yabancı kelimeler yoğunlukta olacaktır. Terkipler fazla olacaktır ve okumakta zorlanacaksınızdır. Bunun için benim size önerim, 1. sınıfta çok zorlansanız da, çok vaktinizi alsa da günde en az  1 saat okuma ve yarım saat de yazma pratiği yapmanız. Bu şekilde 1 senede, hatta 1 dönemde mükemmel bir şekilde Osmanlıcanızı geliştirirsiniz.

2. Mutlaka ama mutlaka kitap okuyun:

Bir edebiyat bölümü mezunu olarak sanırım bizim en büyük eksikliğimiz kitap okumamak olsa gerek. Bunun acısını her yanımda çok fazla hissediyorum maalesef. Size önerim üniversiteyi bitirene kadar okuyabildiğiniz kadar fazla kitap okumaktır. Zira kitap okumak hem mesleğinizde size faydalı olacak hem de ufkunuzu açacaktır.

Üniversitelerde (en azından bizim üniversitede bu böyleydi) derslerin bir işleniş sırası vardır. Mesele Yeni Türk edebiyatı dersinde 1. sınıfta  Tanzimat Dönemi Türk Edebiyatını işledik biz. 2. sınıfta ise Servet-i Fünûn Edebiyatını. 3. sınıfta Millî Edebiyatı ve 4. sınıfta da Cumhuriyet Dönemi Türk Edebiyatını işledik. Yani her dönem birbirini takip etti. İşte sizin tek yapmanız gereken her sene hangi dönemi işliyorsanız o döneme ait kitapları okumak.  Tabiî bununla birlikte güncel romanları okumalı, siyaset kitaplarını okumalısınız. Benim tavsiyem siyaset içerikli kitaplardan uzak durmanız. Zira kitap okumayı romanlar sevdiriyor insana. Üniversite bitince ve işsiz kalınca zaten bol bol siyaset içerikli, sosyal içerikli kitaplar okuyacaksınız. 🙂

3. Düzenli olarak en az iki tane dergi takip edin:

Biz paşa çocuğu muyuz, biz memur çocuğuyuz dediğiniz duyar gibi oluyorum. Zira biz de 1. sınıfta hocalarımıza böyle serzenişlerde bulunuyorduk. 🙂 Size tavsiyem, hangi alanla ilgileniyorsanız o alanla ilgili en az iki dergi takip edin. Mesela dille ilgileniyorsanız “Türkbilig” ve “Belleten” sizin için bulunmaz bir nimettir. Ya da yazı yazmaktan hoşlanıyor, öyküyü, denemeyi falan seviyorsanız piyasada onlarca dergi var. Bunlardan birisini mutlaka takip edin. Benim önerim Türk Edebiyatı dergisi olabilir. Bir de öyküyü sevenlere Adam Öykü dergisi.

4. E-postaya resim ekleyecek kadar bilgisayar öğrenin:

Her ne kadar başlıkta şakacı bir cümle kullansam da maalesef ülkemizdeki gençlerin bilgisayar bilgilerini anlatmakta üstüne yok bu cümlenin. Günümüzde bilgisayarı sadece “facebook” olarak gören gençlerden olmayın lütfen. Tamam facebook’a girin, chat yapın, kız tavlayın falan ama yine de bilgisayar kullanmadaki aslî amacınız bu olmasın. Ya da sadece “iddaa” sonuçlarına bakmak için kullanmayın interneti. Word’de yazı yazacak, tablo yapacak ve çıktı alacak kadar bilgisayar bilmenizi öneririm size. İnternette sitelere üye olabilmeli, edebiyat sitelerini ve bilhassa “edebyahu.com”u takip etmenizi öneririm.

5. Hiç yoktan 3. sınıfta İngilizce öğrenmeye başlayın:

Aman, ben öğretmen olacağım, ne işime yarar İngilizce gibi bir düşünceye asla ve asla kapılmayın lütfen. Çünkü İngilizce dediğimiz şey size ömür boyu lazım olacaktır. Şöyle düşünün, siz bir edebiyat mezunu alacaksınız işe. Bir bakıyorsunuz ikisinin de notları falan aynı, başarıları aynı. Ancak birisinin İngilizce fazlası var. Elemanlarınızın İngilizce bilmesinin hiçbir işinize yaramayacağını bilseniz dahi siz hangisini tercih ederdiniz? İngilizce bileni değil mi? İşte gün geçtikçe seçici olma kriterleri artıyor maalesef. Sırf bu yüzden bile İngilizce öğrenmek gereklidir. Ancak akademik kariyer yapmayı düşünüyorsanız mutlaka ve mutlaka İngilizce öğreneceksiniz. Başka çıkış yolunuz yok. O yüzden İngilizce çalışmaya erkenden başlamanız sizin için avantaj olacaktır.

6. Okul bitse de kurtulsam diye düşünmemelisiniz:

Bu biraz keyfi bir madde olacak ama ben yine de yazayım. 2. sınıftan sonra birçok öğrenci “okul bitse de kurtulsam” diye yırtınır durur. Ancak bunu bizzat yaşayan birisi olarak, okul bittiğinde bir şeylerden kurtulduğumuzu değik daha çok o şeylerin içine girdiğimizi söylemek istiyorum size. 🙂 Hayat okul bittikten sonra başlıyor arkadaşlar. Bu yüzden siz yatın kalkın okuduğunuz için şükredin…

İnşallah eksik bir şeyler yazmamışımdır. Tüm bunları yazarken inanın tüm samimiyetim ile yazdım.

  • Belki kitap almaya paranız olmayabilir ama kütüphaneler ne güne duruyor?
  • Belki İngilizce kursuna gitmeye paranız olmayabilir ama kitaplar ne güne duruyor?
  • Belki arkadaşınız küçükken Kur’an kursuna gittiği için Osmanlıcayı kolay öğreniyor ama sizin öğrenmeniz için engel mi bu?
  • Okurken okuldaki kitapları okumak sizin başka kitapları okumanıza engel mi?

Bir şeyleri ertelemeyin arkadaşlar. Bir şeyleri yapmak için lütfen yarınları beklemeyin. En güzel gün bugündür. Mutluluk bir varış değil, bir yolculuktur derler hep. Gerçekten de öyledir. Mutlu olmak için bir nesneye, kişiye, zamana bağlanmayın. Mutlu olmak için bir şeylere şartlanmayın. Bir dersten 100 aldığınızda, teziniz kabul edildiğinde, ücretli öğretmenlik başvurunuz kabul edildiğinde, araba aldığınızda, ev aldığınızda, evlendiğinizde vs. mutlu olacağınızı düşünmeyin lütfen. Her zaman içinde bulunduğunuz andan zevk almaya, o anda mutlu olmaya bakın. Hedeflerinizi gerçekleştirmek için en güzel zaman içinde bulunduğunuz zamandır, unutmayın.

Bir edebiyat öğretmeni .

Not: Bunu da okuyun:

Edebiyat Bölümünü Kazanan Öğrencilere Altın Öğütler

Edebiyat bölümü ile ilgili tüm sorularınızı “EDEBİYAT BÖLÜMÜ FORUMU“nda sorabilirsiniz.

Yaşıyorum, Yorumluyorum

türkiye’de “edebiyat” mezunu olmak

Sevgili arkadaşlar,

Bu yazıyı birkaç sene evvel, iş-aile konusunda ciddi sıkıntılar yaşarken yazdım. Ve yazıyı yazmaktaki esas amacım sizi edebiyat okumaktan vazgeçirmek değil. Tamam belki karamsar bir üslûp kullanmış olabilirim ama lütfen yazının sonuna falan bir bakın. Ben, benim yaptığım hataları yapmayın, şunları şunları yaparsanız bu bölümde başarılı olursunuz gibisinden şeyler de yazdım. Neden onları dikkate almıyorsunuz?

Bakın ben şu an Ankara’da bir Anadolu Lisesi’nde edebiyat öğretmeni olarak görev yapıyorum. Hem de “kadrolu”. 2010 yılında atandım. Hayatımdan da memnunum çok şükür. Ha öğretmenlik dışında başka bir işte çalışmak isterim ama bu öğretmenliği sevmediğimi göstermez.

Tüm bu bilgilendirmelerime rağmen hâlâ olumsuz yorumlar gelirse bu yazıyı sileceğim maalesef.

Bana ulaşmak için   https://www.instagram.com/kaanfkl/ ‘u kullanabilirsiniz.

Arkadaşlar aşağıdaki yazıyı okuduktan sonra mutlaka şu yazıyı da okuyun:

http://www.kaanfakili.com/edebiyat-mezunlarina-umut-isigi/

Edebiyat bölümü öğrencilerine altın öğütler

İşbu yazı ilk paragraftan son paragrafa kadar yer yer gerek devlet kurumlarına, gerek özel kurumlara ve gerekse de başka şeylere ağır ithamlar içermektedir. Bu ithamlar muhtelif zamanlarda küfre doğru kayacak ve haddi aşacaktır. Lütfen Türkiye‘de herhangi bir üniversitede okumayı düşünmediyseniz ve henüz liseyi bitirmediyseniz bu yazıyı okumamanınızı öneririm. Zira yazıdan sonra Türkiye’de üniversite okumaktan vazgeçebilirsiniz. Lütfen bu durumda kabahati bende aramayın.

Yazacağım yazıda bizzat yaşadıklarımı farklı bir bakışla anlatmaya çalışacak, zamanla farklı farklı insanların gözünden aktarmalar yapmaya çalışacağım. Bu yazı bir serzenişin, bir gücenmenin ve bir zora gitmenin yazısı olacağından biraz uzun ve duygusal içerikli olacaktır. Eğer bu tarz yazılara katlanamıyorsanız sayfanın köşesindeki çarpı işareti ile sayfayı kapatabilirsiniz, teşekkür ederim.

Yazımda bizzat kendimi hareket noktası almayı düşündüğüm için başlığı “edebiyat mezunu olmak” şeklinde koydum. Ancak yazıyı Türkiye‘de edebiyat dışında farklı bölümlerden mezun olanlar okuduğunda benden pek farklı hissiyatlara kapılmayacak ve zaman zaman bana hak verecektir. Bu sebeple bu yazıda herkesin duygularına tercümân olmayı istiyorum.

Araya sıkışmış not: Yazıyı okuyan arkadaşlar, yorumlarınızı esirgemeyin lütfen. Bilelim kimin ne sıkıntısı olduğunu. Eğer yorum yazmazsanız yazının pek okunmadığını düşünecek ve gerçekten çok üzüleceğim.

Uzunca bir girizgâhın ardından asıl içeriğe geçmek doğru olacaktır. Ancak yazıya nereden, nasıl başlayacağımı bilemediğim için lafı geveleyip duruyorum. Öncelikle benim şu an hangi okuldan mezun olduğumu ve ne ile meşgul olduğumu bilmenizi isterim. Belki hakkımda sayfasını okuyanlar bunu bileceklerdir, ancak ben yine de belirteyim.

Ben, Kırıkkale Üniversitesi, Türk Dili ve Edebiyatı bölümünden mezun oldum. Şu an işsizim.

Bundan 5 sene kadar önce, dershaneye giderken tercihlerim hususunda epey kararlıydım. Ancak dönem ortasında yaşadığım bir iki hadise benim edebiyatçı olma yönündeki tereddütlerimi ortadan kaldırdı ve dönem ortasından sonra hep edebiyat bölümü okumayı istedim. Bundan 5 sene evvel, yani 2002 ÖSS‘de, yani bu 300’lü puan sisteminin ilk senesinde ÖSS‘ye girdim ve ÖSS Sözel bölümden 266,500 ham puan aldım. Okuldan da 60 puan gelmesi ile -lisede tembel bir öğrenciydim- puanım 326 ‘ya yükseldi ve yaptığım tercihler neticesinde sürpriz bir şekilde Kırıkkale Üniversitesi‘ne yerleştim. Benim edebiyat bölümünü ne kadar istediğimi sanırım yaptığım 23 tercihin de “Türk Dili ve Edebiyatı” bölümü olması ispatlar.

Edebiyat bölümüne dair aklımda birçok güzellik vardı. Ancak bu güzelliklerin yerini zamanla bıkkınlıklar, küskünlükler ve reddedişler aldı. Daha sonra korkularımla yüzleştim, kırgınlıklarım geçti ve yeniden edebiyata aşık olmaya başladım. Eski idealistliğimi yeniden kazandım, ancak iş işten biraz geçmiş durumdaydı sanırım. Çünkü okulu bir dönem uzatmıştım. Neyse ki sadece bir dönemdi.  Nihayetinde uzun maratonun sonunda bu bölümden mezun oldum. İdealistliğim hâlâ devam ediyordu. Bizim okulda yüksek lisans yapacak ve akademik kariyerimi geliştirecektim. Bir yandan da bir yerlerde iş bulmalı ve masraflarımı çıkarmalıydım. Yapabileceğim işlerin arasında en makulü dershanede edebiyat öğretmenliği yapmaktı. İşte şu andan sonra 1 sene içerisinde yaptığım şeyleri size anlatacağım. Devamını Oku

Biliyorum

türkçenin esas zenginliği

Efendim Türk Dili üzerine ihtisas gördüğüm üzre bu konuda daha fazla yazı yazmak istediğimi daha önceden belirtmiştim sanırım. Ancak bu konularda yazı yazmak için yeterli bilgi birikimini sağlamak, fikir sahibi olmak biraz zor. Ancak ben yine elimden geldiğince, klavyem döndüğünce sizlere Türkçenin esas zenginliğinden ya da zenginliklerinden biraz bahsetmek istiyorum. Uzun süredir yazmayı düşündüğüm bir konuydu bu. Ancak bugüne nasip oldu.

İnternet dediğimiz bilgi çöplüğünde her türden mesnetsiz bilgiye rastlamamız mümkün. Az biraz mürekkep yalamış münevver -münevver diyeceğim bunlara çünkü gerçekten her söylenene inanmamak da bu devirde bir münevverlik örneği- insanlar bu kulaktan dolma şeylere itibar etmezler. Ancak bir konuda fikir sahibi olmayıp, bunu sadece başkalarından duyarak savunanlar ise ancak haber sitelerinde yorum yazarak birbirlerini kışkırtırlar. İşin kötü yanı bir de günlük yazarları da bu olaya karışır oldu. Türkçe hakkında herhangi bir bilgi birikimi olmayanlar, Türkçenin tarihi devirlerinden bîhaber olanlar bugün kalkıp Türkçenin ne kadar zayıf bir dil olduğunu rahatlıkla söyleyebiliyorlar. Bizim ufo gören masum köylümüz aman vatandaşımız ise bunlara hemen itibar ediyor. Çok değil daha birkaç sene içinde bir bir iki yayın kuruluşunda TDK‘yi tiye almak için bir yerlerinden uydurarak yayınladıkları, “işte bu adamlar otobüse çok oturgaçlı götürgeç diyorlar, lokantaya otlangaç diyorlar” yazıları kısa bir sürede tüm internet dünyasına yayıldı. İşin acı yanı bu yanlış bilgininin yayılmasındaki hız, düzeltmedeki hızın yayılmasına sirayet etmemiş. 18 Eylül 2005 yılında Yeni Şafak gazetesinde Türk Dil Kurumu’nun açıklamasına rağmen bu haberler internette hâlâ yayınlanıyor. Daha bir iki gün evvel şurada haber olarak gördüm. Neyse girizgahtaki sitemkâr bölümü atlayalım ve yazının kendisine geçelim.

Türk Dili başka dillerle ya da daha ziyadesiyle İngilizce ile kıyaslanırken hep kelime dağarcığı göz önüne alınmış ve kelime sayısına bakarak Türkçenin, İngilizceden daha kısır bir dil olduğu söylenmiş. Haklı olarak da mürekkep yalamamış insanlar üstte de söylediğim gibi buna bel bağlamış ve Türkçenin gerçekten fakir bir dil olduğuna bağlanmış kalmışlar. Oysa dil bilimciler ısrarla bir dilin zenginliğinin dildeki söz varlığı ile alâkalı olmadığını söyleip duruyor. Biz de aşağıdaki maddeler ile bunu ispatlamaya çalışacağız. Ama önce gerçekten Türkçedeki kelime sayısı az mı ona bir bakalım… Devamını Oku