Ey Alfred de Musset, Kırgız boylarındaki bu ağustos gecesini de, otuz yaşında hayatını ve gücünü hiç kaybetmediğini söyleyebilen bu genci de kıskanmalısın dostum!
…
İşte şimdi burada, Villon’un, Hugo’nun, Baudelaire’nin, Paris’inde, kralların ve devrimlerin Paris’inde, ressamların yüzyıllık Paris’i olmakla övünen her taşı ya bir tarihi, ya bir efsaneyi hatırlatan şu Paris’te Werther, Bérénice, Antoine ve Kleopatra, Manon Lescaut, Education Sentimentale, Dominique, hepsi birdenbire gözümden düşüverdi. Çünkü ben Cemile’yi okudum. Roméo Juliet, Paolo ve Francesca, Hernani ve Dona Sol, artık bunların hiçbiri gözümde değil, çünkü ben ikinci cihan savaşının üçüncü yılı yazında, 1943 yılının o Ağustos gecesinde Kurkureu vadisinde bir yerde Zahire arabaları ile giden Danyar ve Cemile’ye, bunların hikayesini anlatan küçük Seyit’e rastladım.
Fransız şair Louis Aragon‘un, Cengiz Aytmatov‘dan Fransız edebiyatına çevirdiği Cemile isimli hikâye kitabına yazdığı önsöz ile başlamak istedim yazıma. Sadece biz, bize ait olanla övünürsek bu yanlı olur diye düşünüyorum. Bizim yaptığımızı bir başkası överse o vakit gerçekten güzel bir şeyler yapmışız demektir.
Bir edebiyat araştırmacısının biyografi ile ilgili kendi kendisine sorması gereken belli başlı sorular vardır. Biyografi edebiyat araştırmasının neresindedir, yazarın hayatı edebi eserin kalitesinin belirlenmesinde hangi noktada durmaktadır, yazarın biyografisini bilmemiz yazarın eserlerine bakış açımızı etkiler mi, yazarın biyografisi ile eseri arasındaki paralellik eserin kalitesini düşürür mü gibi. Bu sorulara verdiğimiz cevaplar bizi edebiyat ile biyografinin ne kadar uyum içinde olduğuna götürecektir. Genellikle yazarın hayatı ile edebî eser arasındaki mesafenin yani kinaye mesafesinin yakın olması o eserin başarısızlığını gösteren bir unsurdur. Ancak Cengiz Aytmatov‘un eserlerinde bu durum böyle değildir. Onun romanları hayatını konu almıştır adeta. Onun yaşadığı her anın fotoğraflarından oluşmaktadır romanları. Ancak bu fotoğrafları öylesine güzel bir edebî dille vermiştir ki, gerçekliği estetiğin potasında eritebilmiş ve bizlere güzel romanlar bırakmıştır. Onun romanlarında genel olarak Sovyet Rusya rejiminin etkisi görülür. İlk romanlarında ve hikâyelerinde rejimin aksaklıklarına değinen Aytmatov daha sonraları başlı başına rejimin yanlışlığına dokunmuştur. Onun biyografisini bilmemiz eserlerini anlamamız için gereklidir. Onun neyi anlatmak istediğini anlamak için ilkin biyografisine göz atmalıyız.
Aslında bu yazıyı yazmaktaki amacım onun vefaat ettiğini siz okuyucularıma bildirmek istememdi. Ancak kuru bir ölüm haberi vermektense onun hayatına dair birkaç şeyi sizlerle paylaşmak onun hatırasına yakışır bir şey olacaktır diye düşündüm. Cengiz Aytmatov bir süredir böbrek yetmezliği çekiyordu. 10 Haziran 2008’de ani böbrek rahatsızlığından dolayı kaldırıldığı hastanede vefaat etti. Onun bu ansızın gibidişi Türk ve edebiyat dünyasının büyük üzüntüsüne yol açtı. O Türk dünyasını bir bütün altında tutan sembollerin Kırgızistan köprüsüydü. Kendisine Allah’tan rahmet, ailesine de sabır diliyorum.
Mehmet Haldun’un hazırladığı Cengiz Aytmatov biyografisini okumak isteyenler bu sayfayı ziyaret edebilirler…
Fotoğraf şuradan alındı.
Merhaba, yazılarımı beğendiysen Instagram hesabımı takip ederek daha güncel paylaşımlarıma bakabilirsin. Kendinden bir şeyler bulacağına eminim.
Yorum yok