Aslında bu yazıma ilham kaynağı olan şey şu an müzik çalarda çalan Orhan Gencebay oldu. Şöyle bir düşündüm de; ne garip bir müzik kültürüm var. Bir de acaba gerçekten bir müzik kültürüm var mı ve bu müzik kültürüm postmodernist bir tavır mı sergiliyor, yoksa dinlediğim müzikler de hayatımdaki birçok şeyde olduğu gibi rastgelelikten mi kaynaklanıyor. Ben yazımı yine müzik kültürümün olduğunu düşünerek yazıyorum. Rica edeceğim siz de böyle düşünün lütfen.
Şimdi boş yere kafanızı bulandırmak için size birçok müzik kültüründen falan bahsetmek istemiyorum. Hepimiz az ya da çok Türkiye’deki müzik türlerini ve yurtdışındaki müzik türlerini biliyoruz. Yurtdışında müzik türlerinin insanlar arasında nasıl tasniflendiğini bilmiyorum ama bizim kültürümüzde genelde yaşa bağlı olarak tasnifleniyor.
Mesela “arabesk” müzik diye nitelendirdiğimiz damar müzikler. Her ne kadar kültürel mânâda genel kabul görmemiş bir müzik türü olarak bilinse de hepimiz lise çağımızda platonik aşkların da falan etkisiyle mutlaka dinlemişizdir. Hele bir de gelişim dönemimizdeki temel kavramlarla bağdaştıracak olursak; işte kişisel efsaneler diye bir kavram var eğitimde. Nedir efendim; ergenliğe giren çocuğun, yaşadıklarının hiç kimsenin başına gelmeyeceğini, kendinin çok fazla sorumluluk yüklendiğini, her olayın altından kalkabileceğini falan düşünmesidir. E bunların hepsi birleşince ister istemez ortaya bir arabesk, damar tavır çıkıyor ve bu tür müziklerin ruhumuza işlemesiyle birlikte uçuşa geçiyoruz. Five, for gibisinden.
Ben de ergenlik döneminde az çok böyleydim. Aradan geçen yıllarda genelde yabancı müziklere meyletmemiş birisi olarak , efendim yaş gelmiş 30’a yaklaşmış, ben de ister istemez arabesk müziğe döneyim dedim. Şimdi Orhan Gencebay dinlemek -ki ne kadar arabesk tartışılır- benim için vazgeçilmez bir zevk. Acı falan hissetmiyorum aslında. Herhangi bir keer belirtisi de yok. Sadece zevk alıyorum onu dinlerken. Bir de onun şarkılarının bir kısmını Cemal Safi’nin şiirlerinden derlediğini düşünürsek Allah derim.
Bunun dışında yukarıda değindiğim gibi, yabancı müzik dinlememek. Dinliyorum ara sıra. Ama öyle her müziği değil. Gerçekten beğendiğim müzikleri dinliyorum. Netice itibariyle pek zevk aldığım söylenemez.
Gelelim siyasî müziklere. Her ne kadar arkadaşlarım Ahmet Kaya dinleme gel Ali Kınık dinle deseler de Ahmet Kaya’nın yerini tutamaz zannımca. Bu konu sürekli tereddüt ettiğim bir konu. Sanat acaba başka şeyleri önüne geçebilir mi buralarda? Kaya’nın birçok şarkısında Türklere giydirdiği apaçık. Adamın PKK lehinde propaganda yaptığı da aşikâr. Ama adam dinlettiriyor kendini. Allah vergisi bir sesi, bir yorum yeteneği var ki sormayın. CD’sini almam. Korsanını dinlerim aga.
Onur Akın‘ı çok seviyorum. Çok güzel sesi var. Yorum yeteneği de kezâ. “Seviyorum Seni” ya da “Gay Bana Geceler” şarkıları çok güzel. Kendisi de iyi birisi zaten, şükür.
Candan Erçetin dinlerim mesela. Gerçekten güzel söylüyor kadın. Çok tatlı bir ses tonu var.
Pop müzik dinlemeyi pek sevmiyorum. Zaten popüler kültüre genel anlamda karşı duran birisi olarak yeni çıkan şarkıları pek takip etmiyorum. Hoşuma gitmiyor nedense.
Türk Halk Müziği ve Türk Sanat Müziği her zaman için favorimdir. Belki halk müziğini her ruh halinde dinleyemem. Zira oldukça üzücü müzikler oluyor. Kaldı ki her türkünün bir hikâyesinin olduğunu düşünürsek…
Geldik sürekli dinlediğim müzik türüne: Türk Sanat Müziği. Alıp götürüyor beni. Kibarlığından, nahifliğinden mi bilmiyorum ama beni mest ediyor. Zeki Müren tabii başı çekiyor. Onun şarkılarının hepsinin hem sözleri -ki özellikle sözleri- hem de müziği harika. Oturup dinlediğinizde adam akıllı bir şeylerden bahsettiğini anlıyorsunuz.
Birçok şarkıcıyı gördük, birçok şarkıcıyı tanıdık. Kalın sağlıcakla.
Merhaba, yazılarımı beğendiysen Instagram hesabımı takip ederek daha güncel paylaşımlarıma bakabilirsin. Kendinden bir şeyler bulacağına eminim.
Yorum yok