İzliyorum, Yaşıyorum

stranger than fiction’dan hareketle birkaç kelâm

stranger than fiction

İki gündür bilgisayar başında yazı yazmak dışında pek bir işim olmadığından internet bağlantısını sonuna kadar kullanarak birkaç film indireyim dedim. En azından canım sıkıldığında seyrediyorum, güzel oluyor. 2 gündür üç tane film indirmişim. Bunlardan ilki Erhan‘ın tavsiyesi ile indirdiğim Never Back Down‘dı. Film güzel hoş, gerçekten vurdulu kırdılı bir şeyler izlemek isteyenler için ideal bir film. Ancak ben biraz daha psikolojik, kurgusu biraz daha karmaşık filmler izlemeyi seven birisi olduğum için pek hoşuma gitmedi doğrusu. İndirdiğim ikinci film ise bugün izlediğim Stranger Than Fiction idi. Google‘da aradım ancak Türkçe çeviri adına rastlamadım. Pek de bir önemi yok zaten.

Son zamanlarda izlediğim güzel filmlerden bir tanesi. Bu filme de geçen gece Barış’ın şurada yaptığı tanıtım sayfasından ulaştım ve indirdim. Belki Barış‘ın üslûbundan etkilendiğimden midir (çok saçma bir kurgu hikâyesi var demiş) nedir bilemiyorum ancak filmi izlemeye biraz önyargı ile başladım. Ancak filmi bitirip, film oynatıcıyı kapattığımda bir daha önyargılı davranmamak konusunda kendime sıkı bir telkinde bulundum.

Stranger Than Fiction, son zamanlarda izlediğim filmler arasında kurgusu en iyi olan film diyebilirim. Yani hikâyesi. Hikâye aslında basit gibi duruyor ancak yönetmenin hikâyeyi böylesine güzel işlemesine şaşırdım ben. Aslında filmin başlangıcında bizim ana karakterin sıradan birisi olması bana American Beauty filmini çağrıştırdı hemen. O filmde de başına türlü olaylar gelecek olan baba filmin başında sıradan birisiydi. İşte bizim ilgili filmimizde bu adamın başına garip olaylar geliyor ve bir gün bakıyor, kendisini bir romanın ana karakteri olduğunu fark ediyor. Film de zaten burada başlıyor ve sürpriz gelişmelerle devam ediyor.

Aslında ben bu yazıyı filmi tanıtmak amacıyla yazmak istemediğim için filmle ilgili pek bir şey anlatmayacağım size. Ben yine filmi izlerken filmin bana çağrıştırdıklarından bahsedeceğim size. Durmuyor bir türlü beynim ve ruhum, sürekli bir devinim içerisinde. Düşünüyor, hissediyor. Sürekli gördüğü, izlediği şeylerden yeni yeni kurgular üretiyor. İzlediği şeyleri hayatına adapte ediyor vs.

Bir gün birisi çıkıp size, hayatınızı değiştirmenizin kendi elinizde olduğunu söylese ne yapardınız? Hayatınızın bir roman olduğunu, sizin de bu romanda ana karakter olduğunuzu söylese, romanınızı sizin yazmanızı istese neler yazardınız acaba? Ya da hangi romanın ana karakteri olmak isterdiniz?

Filmi izlerken hayatımızın aslında bir roman olduğunu düşündüm ben. Belki saçma gelecektir size, ancak ben öyle düşündüm. Ya da öyle inanmak istediğim için düşündüm. Belki de gerçek hayattan biraz olsun uzaklaşıp, kurgu dünyasında yaşamak istediğim için ya da hayatımda değişiklik istediğim için istemişimdir bunu değil mi?

Filmlerde gördüğüm birçok şeye özenen birisiyim ben. Mesela bu filmde adamın tek hayali bir gitar alıp onu çalmaktır. Ben de bir aralar keman çalmaya heveslenmiştim. Gittim Çin malı bir keman aldım, birkaç da nota öğrendim ve bir iki parçayı acemice çalar hâle geldim. İşte bu filmdeki adamı izleyince yarın kemanı kutusundan tekrar çıkarıp çalsam mı diye düşündüm uzun uzun… Belki de güzel fikirdir ne dersiniz? Kemanın ve ney’in diğer müzik aletlerinden ayrı bir yeri vardır benim için. Onları özel bir müzik aleti olarak görürüm. Belki de müzik aleti değil de, bir insan olarak görürüm onları. Ney’in tasavvuftaki yerini bilmeyen yoktur sanırım.Mevlânâ der ya, bu ney kamışlıktan koparıldığı için, sürekli kamışlığa bir özlem duyar ve ondan böyle sürekli feryat figan eder. Ve arkasından ekler, biz insanlar da Allah’tan koptuğumuz, dünyaya geldiğimiz için sürekli bir ıstırap içerisindeyiz. Ne zaman ki ona döneriz, yani vahdet-i vücûda kavuşuruz, o zaman mutlu oluruz. O zaman bir oluruz, o zaman tam oluruz.

Peki ya keman? Kemanın tarihi hakkında pek bir fikrim yok. Ancak onun da sesinin ney gibi insanın koparılmışlığını, feryadını dile getirdiğini düşünüyorum. Belki söyleyemediklerimizi, yazamadıklarımızı bu iki elçi aracılığıyla söyleriz değil mi? Suskunluğumuzu belki bu iki elçi bozar. Yüreğimizin en derinine hapsettiğimiz, üzerine kırk kilit vurduğumuz duygularımızı bu iki elçi gün ışığına çıkarır değil mi?

“İki müzik aletinden bu kadar hüner beklemek biraz saçmalıktır. ” Belki marksist, maddeci birisi olsam ben de böyle düşünürdüm. Ancak hayatı mânâ olarak gördüğüm için bana pek de öyle gelmiyor. Eğer bizde Allah’ın ruhundan bir ruh varsa, bize de kendi sıfatlarından üflemişse bizde de bir mânâ var demektir. Belki de Hallac-ı Mansur işte bu mânâyı keşfettiği için “En-el Hak” demiştir. Belki de biz ya da onu astıran kimseler anlamamıştır onun ne kadar mânâda gizli bir insan olduğunu değil mi?

Keşke şu bizi hayata tek yönlü bakmaya sevkeden at gözlüklerimizi çıkartabilsek. Keşke hissettiklerimize, düşündüklerimize ve yaşadıklarımıza 360 derece bakabilsek. Keşke her insanı anlayabilsek. Keşke empati denen kelimeyi gerekli kılan tüm unsurlar ortadan kalsa da birbirimizi anlayabilsek…

Bu yazıda da yine bir yerden girdim bir yerden çıktım. Beni affedin ne olur. Aklıma bir şey geldi mi yazmazsam bir daha yazamıyorum. En azından bu aklıma gelenleri kontrollü bir şekilde yazmayı öğrenene kadar beni affedin.

Selametle.

bişnev in ney çün hikâyet mîküned
ez cüdâyîhâ şikâyet mîküned

dinle, bu ney neler hikâyet eder,
ayrılıklardan nasıl şikâyet eder.

Previous Post Next Post

You Might Also Like

3 Yorumlar

  • Reply Heartsmagic 14 Ağustos 2008 at 18:48

    Öncelikle hemen belirteyim ki sakın böyle yazmayı bırakmayın! Yazı o kadar güzel ve samimi olmuş ki, etkileyiciliği kontrollü yazmamaktan kaynaklanıyor bence.

    Filme gelirsek. Benim de favori ve özel filmler listemdedir Stranger Than Fiction. Will Ferrel’ın belki de en sevdiğim filmdir zira performansıyla cuk oturmuş rolüne. Marc Forster ise bu filmden sonra ne kadar kaliteli bir yönetmen olduğunu Kite Runner ile bir kere daha ispat etti.

    Üstüne üstlük filmin müzikleri de bir harikadır. Özellikle filmde yaşanan duygu seli esnasında “Whole Wide World” çalmaya başladığında doruk noktasına ulaşmıştır müzikal kalite.

    Bu arada filmin bizdeki ismi “Lütfen Beni Öldürme” idi.

  • Reply Kaan Fakılı 14 Ağustos 2008 at 19:08

    Güzel yorumunuz için teşekkür ederim. 🙂

  • Reply jojo 14 Ağustos 2008 at 21:53

    emeğinize sağlık 10 numara bir site olmuş

  • Yorum yazabilirsiniz

    This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.